Uluslararası Distopya Film Festivali / International Dystopia Film Festival

  • Senaryo dalında Ana Jüri Üyesi olduğum 2. Uluslararası Distopya Film Festivali, 20 Kasım’da AKM Yeşilçam Sineması’nda düzenlenen ödül töreni ve Tayfun Pirselimoğlu’nun Kerr filminin gösterimi ile sona erdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkıları ve BKM Mutfak işbirliğiyle gerçekleşen festivalde, başta Festival Direktörü Hatice Aşkın, Festival Koordinatörü Caner Ural, Festival Danışmanları Biket İlhan, Serap Gedik, Emre Oskay ve Program Direktörü Kerem Akça olmak üzere; esprili sunumuyla geceye renk katan Melikşah Altuntaş’a, jüri üyelerine ve emeği geçen herkese çok teşekkürler… Gerek finale kalan gerekse ödül alan tüm senarist ve yönetmenleri tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Yaşasın Sinema! 😊 🎥🎬🖋

Ödüller:

Ulusal Kısa Film Senaryo Yarışması: “Küllerin Nefesi” (Senarist: Öykü Develioğlu)

En İyi Kısa Film: “The Rise” (Yön: Alesja Suzdaltseva)

Jüri Özel Ödülü: “Dot” (Yön: Mohammed Zare)

Onur Ödülü: Nazan Kesal

Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali/International Frankfurt Turkish Film Festival

Bu yıl 25-30 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 21. Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’nin kısa film yarışması bölümünde ben de jüri üyesiydim. Birbirinden güzel ve etkileyici kısa filmler izlediğimiz yarışmada, Jüri Başkanı Prof. Dr. Suat Gezgin’in önderliğinde, Fatih Ertekin, Münire Apaydın ve Dr. Ömer Önder’le beraber yönetmen Yiğit Armutoğlu’nun “Majid’den Sevgilerle” adlı çalışmasını Türkiye Birincisi seçtik. Kendisini ve yarışmaya katılan tüm yönetmen arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.

Festivalde sahiplerini bulan ödüllerin tam listesi ise şöyle:

Yaşam Boyu Başarı Ödülü: Halil Ergün ve Suna Yıldızoğlu

Vefa Ödülü: Bilge Olgaç

En iyi Film: 9.75

En iyi Yönetmen: Gölgeler İçinde, Erdem Tepegöz

En iyi Kadın Oyuncu: Bilmemek, Senan Kara

En iyi Erkek Oyuncu: Gölgeler İçinde, Numan Açar

En iyi Görüntü Yönetmeni: Gölgeler İçinde, Hayk Kirakosyan

En iyi Senaryo: 9.75, Uluç Bayraktar ve Damla Serim

En iyi Müzik: Ölü Ekmeği, Reis Çelik

Jüri Özel Ödülü: Bilmemek, Emir Özden

13. Üniversitelerarası Kısa Film Yarışması – Türkiye birincisi: Majid’den Sevgilerle, Yiğit Armutoğlu

13. Üniversitelerarası Kısa Film Yarışması – Almanya birincisi: Cem Sultan Ungan

2. Belgesel Yarışması Birincisi: Tanrı Göçmen Çocukları Sever mi Anne, Rena Lusin Bitmez

2. Belgesel Yarışması Özel Ödülü: Fatma Kayacı’nın Bilinmeyen Hikayesi, Orhan Tekeoğlu

Teşekkürler…

Festival Başkanı: Hüseyin Sıtkı

Festival Türkiye Koordinatörü: Serap Gedik

Festival Danışmanı: Caner Ural

Festival Danışmanı: Hatice Aşkın

Festival Basın ve Halkla ilişkiler Koordinatörü: Mahiye Sabuncuoğlu

FİLM-SAN Vakfı Müdürü: Kıvanç Terzioğlu

Yeni Röportajım / My New Interview

Bir Kitap Bin Yürek için yazar & şair Duygu Songül Kahraman’ın ilginç sorularını yanıtladım.  Her daim desteğine teşekkürlerimle…  

Röportajı şuradan okuyabilirsiniz. 

“İstanbul’un Karanlığı”ndan “Lâl Uyanış”a / From “Within the Darkness of Istanbul” to “The Scarlet Awakening”

Özel haber için Gazete Kadıköy‘e ve Gökçe Uygun’a çok teşekkürler…

Ön Okuma / Pre-Reading

Continue reading

Çerezzine Röportajı / Interviewed by Cerezzine

Üç yıl önce benimle the Pack Dergisi için röportaj yapan Sevgili Burak Özpolat ile bu kez online edebiyat & sanat dergisi Çerezzine aracılığıyla buluştuk. Karanlık antolojilerimden karantina günlerime, Lâmia-Kan Bağı’ndan yeni projelerime, İstanbul’un Karanlığı’ndan hayaletlere kadar pek çok konuya dair sorularını cevapladım. Kendisine ve Çerezzine’ye gösterdikleri ilgi için çok teşekkür ederim.

Röportajı şuradan okuyabilirsiniz.

Öykülerime Dair / About My Stories…

İstanbul’un Karanlığında kitabımızda yer alan öykülerime dair kısa kısa…

LÂL UYANIŞ

“Avucunda tuttuğun tılsım, sabah yıldızıdır Zühre. Tıpkı adın gibi…”

Öykü, evlendiğinden itibaren Çamlıca’nın tepelerindeki kötü bir apartman dairesinde, alkolik kocası ve iki çocuğuyla birlikte oturan Bergamalı Zühre’nin hayatının, geri dönüşü olmayan bir yöne savrulmasını konu alır.

Sessiz, mutsuz, edilgen kadın kahraman, gördüğü tuhaf rüyalar, tılsımlı bir kolye ve Flamenko dansı sayesinde bir tür uyanış yaşar. Öyküde mekân olarak geçen Kadıköy Çarşısı, Altıyol’daki Boğa Heykeli ve Kız Kulesi’ne özel bir önem atfedilir.  Zühre müziğin ve dansın etkisiyle tutku, erotizm, aşk gibi duygularla tanışırken; aynı zamanda Endülüs ve Flamenko kültüründen yansıyan maternal ruhu ve kadını pasifleştiren pek çok dans türünün aksine Flamenko dansının  her iki cinse birden  tanıdığı gücü hisseder. Lâl (granat) taşlı Venüs Yıldızı (pentagram) şeklindeki kolyenin tılsımı ise üzerinde barındırdığı anlamlardan ve Zühre’ye onu veren siyahlar içindeki gizemli kadının varlığından kaynaklanır.

Hem Ana Tanrıça Kibele (Pergamon/Bergama Krallığı’ndaki yerel ismiyle Tanrıça Aspordene /Aspordenos Ana) kültü hem de ölüm ve yeniden doğuş ile bağlantılı olan öyküde, kadın karakterlerin varlığı  üçlü tanrıça (Triple Goddess) arketipine, yani dişinin yaşam döngüsündeki üç dönemini simgeleyen Genç kız/Bakire- Eş/Anne ve Yaşlı Kadın/Bilge (aynı zamanda Karanlık Tanrıça) figürlerine de işaret eder.

Lâl Uyanış, kadına yönelik psikolojik, cinsel, fiziksel şiddete dair, hüzünlü olduğu kadar da şaşırtıcı, müzikal, sinematografik bir hikâye…

 

HAVUZ

“Kendini yetenekli bir büyücü ya da süpürgesi eksik bir cadı gibi hissediyordu.”

Öykü, İstanbul’un nemli sıcağından bunalan işsiz ve sevgilisinden yeni ayrılmış bir genç kadının adım adım bozulan psikolojisini, onun hem kendisi ve yakın çevresiyle hem de yaşadığı şehir ve toplumla yapacağı hesaplaşma yoluyla aktarır.  Kimi mizahî öğelere yer verilmesi ise hikâyenin yapısına ilginçlik katar.

Adı  A. olarak geçen kahramanın belirgin fiziksel özellikleri atlanır. Zaten o, şehirde yaşayan herhangi biri gibi düşünülebilir, adının da fiziğinin de bir önemi yoktur. Yaşamına değen karakterlerin hepsi alfabetik sırayla ve harf olarak anılır.  A. geçmiş ve şimdiki zaman  arasında gidip gelirken, pişmanlıkları, hataları, hatıraları ve günlük yaşamının öfkesi birbirine karışır. İzlediği filmlerin, okuduğu kitapların ve can sıkıntısının da etkisiyle telekinezi konusuna yoğunlaşan genç kadın,  zaman içinde kendindeki yeteneklerin farkına vararak bunları geliştirir. İstanbul’un meşhur neminden, yazın sıcağından kaçmak için çare olarak gördüğü yeni açılan, düşük fiyatlı havuz ise onun için her yönüyle bir “havuz problemi” hâline dönüşür.

Öykünün odak noktası şehrin geneli olsa da olaylar İstanbul’un batısındaki Büyükçekme, Silivri gibi mekânlarda geçer. Finale doğru okur, rejisiyle müziğiyle adeta bir korku filmi sahnesinin çekimi ve kurgusuna tanıklık ederken, genç kadının ruhunun karanlık dehlizlerine girdap gibi çekiliverir. Hikâyenin kahramanı “A. kişisi”,  film yönetmenliği hayallerine de İstanbul’a da veda etmeye karar verir.

 

ŞAHMERAN

“Afet-i Devran Şahmeran, devirler boyunca anlatılacak, kimilerinin rüyası kimilerininse kâbusu olacakmış…”

Farklı okumalara ve açılımlara olanak tanıyan öykü, Anadolu’daki bilindik Şahmeran efsanesine avangard bir yorum getirir. İstanbul’dan ve onun Balkanlara açılan kapısı Çatalca’nın efsanelerinden, şehrin simgesi erguvan ağaçlarından esinlenilerek psikolojik, mitolojik, arkeolojik, ekolojik, tarihî taşlarla örülen yol, Yılan Kadın / Lilith özelinde tanrıça kültürüne, dişil enerjinin gücüne kadar uzanır.

Öykünün sahip olduğu değişik kurgu aracılığıyla olay örgüsü katman katman açılır. Bir masal gibi başlayan Şahmeran’ın, daha sonra anlatım dili değişir. Ayrı dönemlerde yaşanan olaylar okura aktarılırken, nihayetinde bu hikâyelerin kahramanları aynı mekânda, İnceğiz Mağaraları’nda bir araya getirilir.

Öyküde düalite önemli bir yer tutar. Şahmeran aynı bedende bir kadını ve zehirli bir yılanı barındırır. O hem iyidir hem de kötü… Tekinsiz ve erotik bir dişi olduğu kadar, cezalandırıcı ve şefkatli bir annedir. İstanbul’un iki ayrı yerine gömülmüş iki Şahmeran heykeli de hikâyede kilit rol oynar. Zaman dilimlerinin son rakamlarındaki iki, bazı cümlelerde ikileme şeklinde okura göz kırparken, bazen de paragraf başı ve sonundaki fiil tekrarına dönüşür; geometrik detaylara verilen önemle matematiksel bütünlük tamamlanır.

Yalnızlık, doğum, ölüm, yeniden doğuş kavramlarının öne çıktığı öyküde Şahmeran, mağarasında esir tuttuğu erkekleri şifacı bir şaman edasıyla sağaltmakta, ritüelini döngü şeklinde sürdürmektedir. Ordusuyla İstanbul’u geri kazanmak, şehri yeniden fethetmek üzere yola çıkarken, yanında ona eşlik eden sürpriz bir tarihî kişilik de vardır.

 

Art by Aynan Çolakoğlu

 

Kadıköy Life Röportajı / Interwieved by Kadıköy Life

Kitabımızla ilgili ilk röportajımızı Kadıköy Life Dergisi ile yaptık, Pınar Baltacı’nın sorularını yanıtladık. Öykülerimizin mekânlarından ve özellikle de Kadıköy’den bahsettik. İlgileri için çok teşekkürler.. 

Röportajı şuradan okuyabilirsiniz.  

İstanbul’un Karanlığında / Within the Darkness of Istanbul

Korku edebiyatı alanında birlikte emek verdiğim, değerli yazar arkadaşım Zeynep Çolakoğlu ile kaleme aldığımız İstanbul’un Karanlığında – İki Kadın, Altı Öykü adlı kitabımız,  Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Zeynep Çolakoğlu

Başta Karakarga Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Kutlukhan Perker  ve Yayın Koordinatörü Mesud Ata olmak üzere; editörümüz Seçil Epik‘e, Reklam & Tanıtım Müdürü Bilgen Ülgen‘e, Destek Medya Grubu Basın & Halkla İlişkiler sorumluları Zeynep Bilgin ve Selcan Terek‘e, ayrıca kitabımıza  emeği geçen herkese çok teşekkürler…

Proje yönetmenliğini yaptığım, yazarlarından biri olmaktan mutluluk ve gurur duyduğum karanlık antoloji serisinin son ve eşsiz halkası olarak gördüğüm bu kitabın, gönlümdeki yeri her zaman farklı olacak…

BASIN BÜLTENİ: 

İki kadın yazar… Başrolünde kadınların, fonunda İstanbul’un yer aldığı altı karanlık öykü…

İstanbul, güzelliğiyle olduğu kadar bilinmezliğiyle hatta tekinsizliğiyle de insanları kendine çeken ve bağlayan bir şehir… Edebiyattan sinemaya, müzikten resme kadar pek çok sanat dalına ilham veren bu büyüleyici mekân, aynı zamanda karanlık hikâyelere, tuhaf sırlara ve gizemlere de ev sahipliği yapmakta.

Karakarga Yayınları’ndan çıkan İstanbul’un Karanlığında,  kitapseverleri Türk korku edebiyatının yetenekli yazarlarından Orkide Ünsür  & Zeynep Çolakoğlu’nun kaleme aldığı, İstanbul’da geçen,  kendine özgü renge, müziğe ve ruha sahip kadın hikâyeleriyle buluşturuyor.  Farklı üslupları, sofistike ve yaratıcı kalemleriyle bu iki kadın yazar, dişiliğin derinliğinden gotiğin dehlizlerine, mitolojinin estetiğinden psikolojinin girdaplarına sürükleyip sarsacakları kitapseverleri ilginç, keyif verici bir edebiyat deneyimi yaşamaya davet ediyor.

Arka Kapak:

Zeynep Çolakoğlu ve Orkide Ünsür’den İstanbul’un karanlığında geçen, şehrin akıl almaz sırlarına doğru yol alan gotik öyküler sizi İstanbul’un hiç bilmediğiniz gizemlerine uzanan bir yolculuğa çıkaracak.

İstanbul’un Karanlığında psikolojik gerilim, gotik, fantastik ve gizem türlerinin iç içe geçtiği altı öyküyü bir araya getiriyor. Lamia – Kan Bağı kitabıyla büyük bir okur kitlesine ulaşan Orkide Ünsür ve Mina, Büyülü Sözlük kitaplarıyla gotik ve heavy metal’in derin sularına dalan Zeynep Çolakoğlu bu kez İstanbul’un karanlık sularına, zaman ve mekânı aşan öykülerle dalıyor. Huzursuz hayaletler, gizemli heykeller, garip komşular, çözülmesi gereken sırlar hepsi bu altı öyküde bir araya gelerek okuru varlığından haberdar bile olmadığı dünyalara bir gezintiye çıkarıyor. Korku ve gerilim türlerini sevenler için kaçırılmaması gereken bir kitap!

 

Kitabın online satış noktaları:

destek dükkan Karakarga Yayınları D & R  idefix hepsiburada

Beyda’nın Kitaplığı Röportajı / Interviewed by Beyda’nın Kitaplığı

Yeni yılın ilk röportajını Beyda’nın Kitaplığı ile yaptım. İlgisi için çok teşekkür ederim.

Yeni projelerimden çalışma stilime, yazarken dinlediğim müziklerden genç arkadaşlarımıza vermemi istediği tavsiyelere kadar pek çok konuda sohbet ettik.  Röportajı şuradan okuyabilirsiniz.