Özel haber için Gazete Kadıköy‘e ve Gökçe Uygun’a çok teşekkürler…
Tag Archives: Zeynep Çolakoğlu
“İstanbul’un Karanlığı”ndan “Lâl Uyanış”a / From “Within the Darkness of Istanbul” to “The Scarlet Awakening”
Öykülerime Dair / About My Stories…
İstanbul’un Karanlığında kitabımızda yer alan öykülerime dair kısa kısa…
LÂL UYANIŞ
“Avucunda tuttuğun tılsım, sabah yıldızıdır Zühre. Tıpkı adın gibi…”
Öykü, evlendiğinden itibaren Çamlıca’nın tepelerindeki kötü bir apartman dairesinde, alkolik kocası ve iki çocuğuyla birlikte oturan Bergamalı Zühre’nin hayatının, geri dönüşü olmayan bir yöne savrulmasını konu alır.
Sessiz, mutsuz, edilgen kadın kahraman, gördüğü tuhaf rüyalar, tılsımlı bir kolye ve Flamenko dansı sayesinde bir tür uyanış yaşar. Öyküde mekân olarak geçen Kadıköy Çarşısı, Altıyol’daki Boğa Heykeli ve Kız Kulesi’ne özel bir önem atfedilir. Zühre müziğin ve dansın etkisiyle tutku, erotizm, aşk gibi duygularla tanışırken; aynı zamanda Endülüs ve Flamenko kültüründen yansıyan maternal ruhu ve kadını pasifleştiren pek çok dans türünün aksine Flamenko dansının her iki cinse birden tanıdığı gücü hisseder. Lâl (granat) taşlı Venüs Yıldızı (pentagram) şeklindeki kolyenin tılsımı ise üzerinde barındırdığı anlamlardan ve Zühre’ye onu veren siyahlar içindeki gizemli kadının varlığından kaynaklanır.
Hem Ana Tanrıça Kibele (Pergamon/Bergama Krallığı’ndaki yerel ismiyle Tanrıça Aspordene /Aspordenos Ana) kültü hem de ölüm ve yeniden doğuş ile bağlantılı olan öyküde, kadın karakterlerin varlığı üçlü tanrıça (Triple Goddess) arketipine, yani dişinin yaşam döngüsündeki üç dönemini simgeleyen Genç kız/Bakire- Eş/Anne ve Yaşlı Kadın/Bilge (aynı zamanda Karanlık Tanrıça) figürlerine de işaret eder.
Lâl Uyanış, kadına yönelik psikolojik, cinsel, fiziksel şiddete dair, hüzünlü olduğu kadar da şaşırtıcı, müzikal, sinematografik bir hikâye…
HAVUZ
“Kendini yetenekli bir büyücü ya da süpürgesi eksik bir cadı gibi hissediyordu.”
Öykü, İstanbul’un nemli sıcağından bunalan işsiz ve sevgilisinden yeni ayrılmış bir genç kadının adım adım bozulan psikolojisini, onun hem kendisi ve yakın çevresiyle hem de yaşadığı şehir ve toplumla yapacağı hesaplaşma yoluyla aktarır. Kimi mizahî öğelere yer verilmesi ise hikâyenin yapısına ilginçlik katar.
Adı A. olarak geçen kahramanın belirgin fiziksel özellikleri atlanır. Zaten o, şehirde yaşayan herhangi biri gibi düşünülebilir, adının da fiziğinin de bir önemi yoktur. Yaşamına değen karakterlerin hepsi alfabetik sırayla ve harf olarak anılır. A. geçmiş ve şimdiki zaman arasında gidip gelirken, pişmanlıkları, hataları, hatıraları ve günlük yaşamının öfkesi birbirine karışır. İzlediği filmlerin, okuduğu kitapların ve can sıkıntısının da etkisiyle telekinezi konusuna yoğunlaşan genç kadın, zaman içinde kendindeki yeteneklerin farkına vararak bunları geliştirir. İstanbul’un meşhur neminden, yazın sıcağından kaçmak için çare olarak gördüğü yeni açılan, düşük fiyatlı havuz ise onun için her yönüyle bir “havuz problemi” hâline dönüşür.
Öykünün odak noktası şehrin geneli olsa da olaylar İstanbul’un batısındaki Büyükçekme, Silivri gibi mekânlarda geçer. Finale doğru okur, rejisiyle müziğiyle adeta bir korku filmi sahnesinin çekimi ve kurgusuna tanıklık ederken, genç kadının ruhunun karanlık dehlizlerine girdap gibi çekiliverir. Hikâyenin kahramanı “A. kişisi”, film yönetmenliği hayallerine de İstanbul’a da veda etmeye karar verir.
ŞAHMERAN
“Afet-i Devran Şahmeran, devirler boyunca anlatılacak, kimilerinin rüyası kimilerininse kâbusu olacakmış…”
Farklı okumalara ve açılımlara olanak tanıyan öykü, Anadolu’daki bilindik Şahmeran efsanesine avangard bir yorum getirir. İstanbul’dan ve onun Balkanlara açılan kapısı Çatalca’nın efsanelerinden, şehrin simgesi erguvan ağaçlarından esinlenilerek psikolojik, mitolojik, arkeolojik, ekolojik, tarihî taşlarla örülen yol, Yılan Kadın / Lilith özelinde tanrıça kültürüne, dişil enerjinin gücüne kadar uzanır.
Öykünün sahip olduğu değişik kurgu aracılığıyla olay örgüsü katman katman açılır. Bir masal gibi başlayan Şahmeran’ın, daha sonra anlatım dili değişir. Ayrı dönemlerde yaşanan olaylar okura aktarılırken, nihayetinde bu hikâyelerin kahramanları aynı mekânda, İnceğiz Mağaraları’nda bir araya getirilir.
Öyküde düalite önemli bir yer tutar. Şahmeran aynı bedende bir kadını ve zehirli bir yılanı barındırır. O hem iyidir hem de kötü… Tekinsiz ve erotik bir dişi olduğu kadar, cezalandırıcı ve şefkatli bir annedir. İstanbul’un iki ayrı yerine gömülmüş iki Şahmeran heykeli de hikâyede kilit rol oynar. Zaman dilimlerinin son rakamlarındaki iki, bazı cümlelerde ikileme şeklinde okura göz kırparken, bazen de paragraf başı ve sonundaki fiil tekrarına dönüşür; geometrik detaylara verilen önemle matematiksel bütünlük tamamlanır.
Yalnızlık, doğum, ölüm, yeniden doğuş kavramlarının öne çıktığı öyküde Şahmeran, mağarasında esir tuttuğu erkekleri şifacı bir şaman edasıyla sağaltmakta, ritüelini döngü şeklinde sürdürmektedir. Ordusuyla İstanbul’u geri kazanmak, şehri yeniden fethetmek üzere yola çıkarken, yanında ona eşlik eden sürpriz bir tarihî kişilik de vardır.

Art by Aynan Çolakoğlu
Kadıköy Life Röportajı / Interwieved by Kadıköy Life

Kitabımızla ilgili ilk röportajımızı Kadıköy Life Dergisi ile yaptık, Pınar Baltacı’nın sorularını yanıtladık. Öykülerimizin mekânlarından ve özellikle de Kadıköy’den bahsettik. İlgileri için çok teşekkürler..
Röportajı şuradan okuyabilirsiniz.
İstanbul’un Karanlığında / Within the Darkness of Istanbul
Korku edebiyatı alanında birlikte emek verdiğim, değerli yazar arkadaşım Zeynep Çolakoğlu ile kaleme aldığımız İstanbul’un Karanlığında – İki Kadın, Altı Öykü adlı kitabımız, Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Zeynep Çolakoğlu
Başta Karakarga Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Kutlukhan Perker ve Yayın Koordinatörü Mesud Ata olmak üzere; editörümüz Seçil Epik‘e, Reklam & Tanıtım Müdürü Bilgen Ülgen‘e, Destek Medya Grubu Basın & Halkla İlişkiler sorumluları Zeynep Bilgin ve Selcan Terek‘e, ayrıca kitabımıza emeği geçen herkese çok teşekkürler…
Proje yönetmenliğini yaptığım, yazarlarından biri olmaktan mutluluk ve gurur duyduğum karanlık antoloji serisinin son ve eşsiz halkası olarak gördüğüm bu kitabın, gönlümdeki yeri her zaman farklı olacak…
BASIN BÜLTENİ:
İki kadın yazar… Başrolünde kadınların, fonunda İstanbul’un yer aldığı altı karanlık öykü…
İstanbul, güzelliğiyle olduğu kadar bilinmezliğiyle hatta tekinsizliğiyle de insanları kendine çeken ve bağlayan bir şehir… Edebiyattan sinemaya, müzikten resme kadar pek çok sanat dalına ilham veren bu büyüleyici mekân, aynı zamanda karanlık hikâyelere, tuhaf sırlara ve gizemlere de ev sahipliği yapmakta.
Karakarga Yayınları’ndan çıkan İstanbul’un Karanlığında, kitapseverleri Türk korku edebiyatının yetenekli yazarlarından Orkide Ünsür & Zeynep Çolakoğlu’nun kaleme aldığı, İstanbul’da geçen, kendine özgü renge, müziğe ve ruha sahip kadın hikâyeleriyle buluşturuyor. Farklı üslupları, sofistike ve yaratıcı kalemleriyle bu iki kadın yazar, dişiliğin derinliğinden gotiğin dehlizlerine, mitolojinin estetiğinden psikolojinin girdaplarına sürükleyip sarsacakları kitapseverleri ilginç, keyif verici bir edebiyat deneyimi yaşamaya davet ediyor.
Arka Kapak:
Zeynep Çolakoğlu ve Orkide Ünsür’den İstanbul’un karanlığında geçen, şehrin akıl almaz sırlarına doğru yol alan gotik öyküler sizi İstanbul’un hiç bilmediğiniz gizemlerine uzanan bir yolculuğa çıkaracak.
İstanbul’un Karanlığında psikolojik gerilim, gotik, fantastik ve gizem türlerinin iç içe geçtiği altı öyküyü bir araya getiriyor. Lamia – Kan Bağı kitabıyla büyük bir okur kitlesine ulaşan Orkide Ünsür ve Mina, Büyülü Sözlük kitaplarıyla gotik ve heavy metal’in derin sularına dalan Zeynep Çolakoğlu bu kez İstanbul’un karanlık sularına, zaman ve mekânı aşan öykülerle dalıyor. Huzursuz hayaletler, gizemli heykeller, garip komşular, çözülmesi gereken sırlar hepsi bu altı öyküde bir araya gelerek okuru varlığından haberdar bile olmadığı dünyalara bir gezintiye çıkarıyor. Korku ve gerilim türlerini sevenler için kaçırılmaması gereken bir kitap!
Kitabın online satış noktaları:
KK Eskişehir Adımlar Kitabevi Söyleşi & İmza Günü / Authors’ Talk & Book Signing Event
Karanlıktaki Kadınlar kitabının yazarları olarak bu yıl 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı Eskişehir Adımlar Kitabevi‘nde yaptığımız söyleşi ve imza günü ile kutladık. Etkinliğimize katılan tüm kitapseverlere, Adımlar Kitabevi’ne, Bilgi Yayınevi‘ne ve bizi yalnız bırakmayan Basın & Halkla İlişkiler Sorumlusu, şair-yazar Mesut Örs‘e çok teşekkür ederiz.
Eskişehir gerçekten harika bir şehir! Yeniden ziyaret etmek dileğiyle…
23. İzmir Kitap Fuarı İmza Günü / 23rd Izmir Book Fair-Book Signing Event
15 Nisan Pazar günü 23. Uluslararası İzmir Kitap Fuarı‘nda Zeynep Çolakoğlu ile beraber Karanlıktaki Kadınlar kitabımızı imzaladık. Ayrıca yine Bilgi Yayınevi‘nden çıkan Karanlık Yılbaşı Öyküleri-Aralıktan Sızan Karanlık ve “Hasat” adlı öykümle yer aldığım Anadolu Korku Öyküleri III-Yılgayak‘ı da imzaladım. Bilgi Yayınevi‘ne, yayınevimizin Fuar Sorumlusu Erol Altun’a ve bizleri yalnız bırakmayan fuar ziyaretçilerine çok teşekkür ederiz. Güzel İzmir’e yeniden kavuşmak dileğiyle…
Sözcü Kitap Röportajı / Interviewed by Sözcü Kitap
Sözcü gazetesinin kitap eki Sözcü Kitap‘a Bilgi Yayınevi‘nden yeni çıkan kitabımız Karanlıktaki Kadınlar hakkında kısa bir röportaj verdim. Projemiz, ekibimizin diğer yazarları ve konseptimiz üzerine kısa bir bilgilendirme mahiyetindeki bu röportajı aşağıdan okuyabilirsiniz. İlgileri için tüm yazar arkadaşlarım adına kendilerine teşekkür ederim.
Neden Korku Okuruz? / Why We Read Horror?
KURŞUN KALEM edebiyat dergisinin 45. sayısında yer alan “Sanatta Korku” dosyası için Sevgili Zeynep Çolakoğlu, “Neden Korku Okuruz?” diye sordu; ben de konuyla ilgili küçük bir yazı yazdım. Dergiyi şuradan satın alabilirsiniz.
I wrote an article about “Horror in Art” for KURŞUN KALEM literature magazine’s 45th edition: Why We Read Horror?