Category Archives: Writing

Karanlıktaki Kadınlar İmza Günü / Women in Darkness Book Signing Day


29 Eylül 2018 tarihli söyleşi ve imza günümüze katılan tüm dostlarımıza, kitapseverlere, Caffe SoSo‘ya ve Bilgi Yayınevi‘ne çok teşekkür ederiz. Her zamanki desteği için canım anneme de ayrıca teşekkürler 🙂

Advertisement

Sözcü Kitap Röportajı / Interviewed by Sözcü Kitap

Sözcü gazetesinin kitap eki Sözcü Kitap‘a  Bilgi Yayınevi‘nden yeni çıkan kitabımız Karanlıktaki Kadınlar  hakkında kısa bir röportaj verdim. Projemiz, ekibimizin diğer yazarları ve konseptimiz üzerine kısa bir bilgilendirme mahiyetindeki bu röportajı  aşağıdan okuyabilirsiniz. İlgileri için tüm yazar arkadaşlarım adına kendilerine teşekkür ederim. 

Karanlıktaki Kadınlar / Women in Darkness

Bilgi Yayınevi etiketiyle yayımlanan Karanlıktaki Kadınlar (Women in Darkness) kitabımız  8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde okurlarla buluştu. Lansmanımız (söyleşi & imza) da aynı akşam Kadıköy Penguen Kültür‘de yapıldı.   Çok renkli ve keyifli geçen etkinliğimize katılan tüm dostlarımıza ve kitapseverlere teşekkür ederiz.

“Karanlık antoloji” serimizin diğer iki kitabı gibi hem proje yönetmeni hem de yazarlarından biri olmaktan mutluluk ve gurur duyduğum bu antolojimiz ile yine çok özel ve farklı bir çalışmaya imza attık.  Bu kez 8 kıymetli yazar arkadaşımla birlikte tam bir kadın dayanışması yaptık.

Başta editörümüz ve yayınevi direktörü Biray Üstüner olmak üzere; basın ve medya sorumlusu Mesut Örs‘e, İstanbul temsilcisi Kâmuran Çapar‘a ve tüm yayınevi çalışanlarına  emekleri, destekleri için çok teşekkür ederiz.

Tekinsiz ve keyifli okumalar 😉

Tanıtım Metni: 

“Denge, bir sonraki dişil enerjinin yükselişine değin erk-baskısı altında ezilmeye mahkûm edilmişti. Zira cehennem dünyanın merkezinde yanmaya devam etmekteydi.”

***

Kadınlar bu kez tekinsiz öyküler anlatıyor…

Ama yakınarak, mağduriyeti yücelterek değil… Kadınlığın hep bilinen ama bilmezden gelinen gücüyle…

Kız Kulesi’nde bulunan albino bebek, Maltepe’deki Bakireler Tapınağı, İstanbul’a gelen büyücü, Büyükada Rum Yetimhanesi’ndeki hayalet, Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa, Üsküdar Toptaşı’nda Valide-i Atik Külliyesi’ndeki gebe kadınlar, Kadıköy’de Süreyya Operası’nda bir soprano, Caddebostan’ın gizemli geçmişindeki cadı bostanı, Ayasofya’nın dehlizlerinde Sofia’nın dönüşümü…

Hepsi dokuz ayrı kadının imbiğinden geçerek, dokuz ayrı öyküyle bu kitabın sayfalarında buluşuyor.

İstanbul’un her biri farklı bir sır barındıran köşesinde, kadınların rehberliğinde gizemli, heyecanlı, gerilimli bir yolculuk…

Yazarlar:   Işın Beril Tetik, Aşkın Zengin Akkuş, Gülbike Berkkam, Orkide Ünsür, Zeynep Çolakoğlu, Seran Demiral, Özlem Ertan,  Funda Özlem Şeran, Nurgül Çelebi Özmen

Kapak: Candan İşcan

En Son Haber Röportajı / Interviewed by En Son Haber

En Son Haber Kitap Editörü Ergül Tosun‘a Lâmia-Kan Bağı‘nın yazılış hikâyesini, romanımla ilgili beklentilerimi anlattım. Ayrıca diğer çalışmalarım ve ülkemizdeki korku edebiyatı üzerine de kısa bir söyleşi yaptık. İlgisi ve güzel soruları için çok teşekkür ederim.

Röportaja şuradan ulaşabilirsiniz.

 

Karanlık Yılbaşı Öyküleri / Dark New Year’s Eve Stories

 

Bilgi Yayınevi etiketiyle yayımlanan  Karanlık Yılbaşı Öyküleri (Dark New Year’s Eve Stories) – Aralıktan Sızan Karanlık  adlı kitabımız  aralık ayında okurlarla buluştu.

Korku edebiyatına armağan ettiğimiz karanlık serimizin ilk kitabı Aşkın Karanlık Yüzü gibi hem proje yönetmeni hem de yazarlarından biri olmaktan mutluluk ve gurur duyduğum bu eserde 12 kıymetli kalemdaşımla birlikte yer aldım.

Kitabımızı yine üstat Giovanni Scognamillo’ya ithaf ettik.

Başta editörümüz ve yayınevi direktörü Biray Üstüner olmak üzere; basın ve medya sorumlusu Mesut Örs‘e, İstanbul temsilcisi Kâmuran Çapar‘a ve tüm yayınevi çalışanlarına  emekleri, destekleri için çok teşekkür ederiz.

Tekinsiz ve keyifli okumalar 😉

Tanıtım Metni: Her Aralık ayının sonunda yeni bir yıla girecek olmanın heyecanı ve sevinci içinde tatlı bir telâş görünür dünyanın her yerinde. Ama her şey görünenden ibaret değildir.

Kimi için tüm ailenin bir araya geldiği bir toplantıdır yılbaşı, kimi için arkadaşlarla bir ev partisi, şehrin meydanında patlayan havai fişeklerdir kimi için, kimi için romantik bir akşam yemeği, eğlence, yeni dilekler, yeni umutlar… Herkes için öyle değil oysa… Karanlığı da var bu dünyanın… Her insanın içindeki karanlık kadar…

Özlem Ertan, Mehmet Berk Yaltırık, Kubilayhan Yalçın, Demokan Atasoy, Gülbike Berkkam, Uğur Kılınç, Funda Özlem Şeran, Uğur Batı, Murat Baykan, Işın Beril Tetik,  Alper Kaya, Orkide Ünsür ve Galip Dursun’un elinden çıkan karanlık öyküler,  yarattıkları tekinsiz ve gerilimli atmosfer ile içinizi ürpertecek.

Karanlık Yılbaşı Öyküleri sizi gerilim ve korku dolu sayfalarıyla, konfetilerle süslü yılbaşı telaşının ötesindeki gizemli öykülere davet ediyor.

Yazarlar:   Orkide Ünsür,   Özlem Ertan, Mehmet Berk Yaltırık, Kubilayhan Yalçın, Demokan Atasoy,    Gülbike Berkkam, Uğur Kılınç, Funda Özlem Şeran, Uğur Batı, Murat Baykan, Işın Beril Tetik, Alper Kaya, Galip Dursun   

Kapak: Candan İşcan

***

Kitapla ilgili  bir blog yazısı okumak isterseniz  tıklayın > Karanlık Yılbaşı Öyküleri: Aralıktan Sızan Karanlık

 

 

Anadolu Korku Öyküleri III / Anatolian Horror Stories III

Gerisi Hikâye ekibinin öncülüğünde hazırlanan Anadolu Korku Öyküleri  (Anotolian Horror Stories) serisinin üçüncü kitabında ben de Hasat (Harvest) adlı öykümle yer aldım. Bilgi Yayınevi‘nden çıkan kitabımız kasım sonunda okurlarla buluştu.

Tanıtım Metni: Anadolu Korku Öyküleri III – Yılgayak , serinin yepyeni, genç ve güçlü kalemlerle biraraya geldiği, etkileyici bir antoloji. İlk kitabın yayımlanmasının ardından geçen sürede ana fikri aynı kalsa da hem dünyada hem de ülkemizdeki korku kültürünün değişimleri bu yeni kitabın öykülerinin üretilmesinde en etkili rolü oynadı.

Anadolu topraklarına baktığımızda açıkça görünen ilk şey, dünya uluslarına – birkaç istisna dışında- nasip olmamış, binlerce yıl geriye doğru izini sürebileceğimiz medeniyet tarihimizdir. İşte bu topraklarda yoğrulmuş, köklü bir kültürel yapı ve iç içe geçmiş sosyal zenginliği barındıran bu öyküler, belki de asla açıklanamayacak kadim korkuları beraberinde getiriyor.

Türk mitolojisi, Erliğin Kızları, Cemre ve Nevruz da bu kitapta, define peşinde koşup hırslarına yenilen, zeytin ağaçlarının ya da lanetli taşların gazabına uğrayanlar da. Tekinsiz kasaba ve mezraların, kimselerin dillendirmeye varmadığı karanlık sırları, hayaletler, cadı neneler ve periler dolu masalları ile aynı anda; bilinmez ve keşfedilmemiş canavarların da yuvası olmuş hikayeler bunlar.

Her öykünün Anadolu’nun bambaşka korkularına, önceden işlenmemiş yepyeni bakış açılarıyla yanaştığı, Anadolu Korku Öyküleri efsanesine kanı kaynayarak eklenmiş tüyler ürpertici bir kitap.

Yazarlar: Funda Özlem Şeran , Demokan Atasoy, Murat Başekim, Orkide Ünsür, Mehmet Berk Yaltırık,  Ali Yeniay, Uğur Batı,   Işın Beril Tetik, Galip Dursun,  Murat Baykan 

 

 

Neden Korku Okuruz? / Why We Read Horror?

KURŞUN KALEM edebiyat dergisinin 45. sayısında yer alan “Sanatta Korku” dosyası için Sevgili Zeynep Çolakoğlu, “Neden Korku Okuruz?” diye sordu; ben de konuyla ilgili küçük bir yazı yazdım. Dergiyi şuradan satın alabilirsiniz.

 

I wrote an article  about “Horror in Art” for KURŞUN KALEM literature magazine’s 45th edition: Why We Read Horror?

“Genre Summit” Workshop

I attended the “Genre Summit 3” online horror workshop (April 24th-April 27th). It was very helpful, enjoyable and motivating indeed 😉

The Genre Summit is the first ever platform to focus on horror film production. The workshops presented by horror directors, producers, screenwriters and other experts.

Many thanks to the founder & the host of the Genre Summit, Shant Yegparian and all the horror film professionals who shared their knowledge and experience with us.

“EX 209” Lemur Dergisinde “EX 209” is on Lemur

Lemur dergisinin 1.yıl özel sayısında ben de EX 209 adlı öykümle yer alıyorum. Derginin Nisan sayısına şuradan ulaşabilirsiniz. İyi okumalar 😉

 

My story EX 209 is published by Lemur (culture, art & literature magazine). You may find the April issue here.

Rabarba Dergisindeki Yazım / My Article On Rabarba Movie Magazine

Sinema Dergisi Rabarba Şenlik‘in 2. sayısında yer alan “Sinemanın Kadınları” dosyası için ben de Türkân Şoray hakkında bir yazı yazdım. Yazının orijinal versiyonunu (writer’s cut 😉 ) buradan okuyabilirsiniz:

SULTANLIĞI DA SİNEMA EMEKÇİLİĞİNİ DE AYNI POTADA ERİTMEYİ BECEREBİLEN BİR KADIN : TÜRKÂN ŞORAY

Türkân Şoray, dillere destan güzelliğinin, kimselere benzemeyen karizmasının, yıllardır eksilmeyen şöhretinin,  her yaptığını kendine yakıştırmayı bilen, her hâliyle gönülleri fetheden bir kadın olmasının ötesinde; sinemaya sevdalanıp ömrünü adamış, gerçek bir Yeşilçam emekçisi.

Oynadığı ilk film “Köyde Bir Kız Sevdim”in yönetmeni ve sinemamızın en önemli yapımcılarından biri olan Türker İnanoğlu’nun ifadelerine şöyle bir göz atacak olursak; o günlerde kimsenin tanımadığı sıradan bir kızın kaderinin nasıl çizileceğini tahmin edebiliriz:

Emel Yıldız sete çok güzel bir genç kızla birlikte geldi. 15-16 yaşında bir genç kız. Kara gözlüydü, üzerinde yeşil bir manto vardı. Bir kenara oturdu etrafına bakınarak. İnsanın yüreğinin içine dalan bakışları vardı. Müthiş güzeldi. O ana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti.

Biraz ışık ve kamera acemiliği çekti ama oyun acemiliği çekmedi. Ne söylesek yapıyordu. Kameranın önünde nerede duracağını, nereden ışık alacağını, bir tokat yeme sahnesinde başını nasıl sola düşüreceğini acemiliğine rağmen anında öğrendi.”

Zekâsı, algı gücü ve doğuştan gelen oyunculuk yeteneği, onun yıllar boyunca her rolün altından başarıyla kalkmasına sebep olur. Kamera çalıştığı anda  tıpkı bir bukalemun gibi  değişir, rolünü bir eldiven gibi o  utangaç, kırılgan tabiatının üzerine geçirir. Köylü kadından pavyon şarkıcısına, hâkimden ev hanımına, femme fatale’den masum genç kıza, hatta hayaletten yılana kadar  her tür rolü doğallık ve ustalıkla beyaz perdeye taşımayı bilir.  Film çekimlerinde kimi zaman sahne bozulmasın diye tezek yutmak; kimi zaman attan düşüp ölümden dönerek kırk gün kımıldamadan yatmak zorunda kalır.  En büyük şansı ise daima iyi yönetmenlerle çalışmış olmasıdır. Örneğin, Lütfi Akad’dan öğrenmiş olduğu ve yönetmenlerin çok sevdiği “gözleriyle oynamak” kavramı, onun tüm meslek yaşantısı boyunca rehberi; hatta gözlerine yapılacak nice övgülerin, yazılacak şiirlerin ve şarkıların çıkış noktasını oluşturacaktır.

Şimdi sokağa çıksam ve yolda rastladığım bir  kişiye,  “Türk Sineması deyince aklınıza gelen isimleri sayın” desem,  adı ilk sıralarda anılacak bir sanatçıdır Türkân Şoray. Bunda yalnızca  star  olmasının  veya  ona yakıştırılan sultan lâkabının değil; sinemaya emek ve gönül vermiş,  onunla bütünleşmiş olmasının, kazandığı onca ödüle ve başarıya rağmen hep mütevazı kalabilmesinin, sabırlı, kaprissiz, zarif, sevecen bir insan olmasının da rolü vardır kanaatimce.  Hatta kimi yapımcı ve yönetmenlerin pek hoşuna gitmeyen “Türkan Şoray Kanunları” nın da…

Başka oyuncuların kamera arkasına geçmesi fazla bir gürültü koparmadığı hâlde, o güne kadar 160 civarı filmde oynamış olan Türkân Şoray’ın yönetmenlik sevdası sinema çevresi ve basında olay yaratır. 1972’de çektiği,  “İlk ve son rejisörlük denemem olacak” dediği “Dönüş” filminin setiyle ilgili anılarında ilginç, hüzün verici detaylara rastlarız. Örneğin  kendisine yardımcı olarak gelmesini istediği bazı arkadaşlarının meslek haysiyetlerine yediremeyerek  bu isteğini geri çevirdikleri, Yılmaz Güney’in asistanı Şerif Gören’in geldiği,  yine de “alay ederler, yardım istiyor” derler korkusuyla kimselere bir şey danışamadığı;  hatta ağlayıp bayılması gereken sahnelerde bile kendisinin “Motor” ve “Stop” komutlarını vermesi gibi…

1973’te Azap, 1977’de Bodrum Hâkimi filmlerinin yönetmenliğini yapar.  Aynı yıl sanatçı arkadaşlarıyla birlikte sansürü protesto etmek için İstanbul’dan Ankara’ya düzenlenen  protesto yürüyüşüne  ön saflarda katılır ve onları temsilen Anıtkabir Defteri’ne protesto cümleleri yazar.

1981’de ise iddialı bir prodüksiyon olan  Yaşar Kemal’in  “Yılanı Öldürseler” romanını,  kolektif çalışma yaratabilecek nitelikte, güçlü bir ekiple çeker. Çok sevdiği kızı Yağmur Ünal’ın yapımcılığını üstlendiği “Uzaklarda Arama” filmini çekmek içinse aradan 24 yılın geçmesi gerekmiştir.  Bir sinema söyleşisinde ifade ettiği gibi; sadece ülkemizde değil tüm dünyada kadına yönelik yaş ayrımcılığından o da nasibini almakta ve kendisine senaryo gelmemektedir.  Aynı yaşta bir erkek oyuncu aşk filminde oynayabilirken kadın oyuncular için  bu tip roller yazılmamaktadır. Sinemaya dair bundan sonra en fazla yapmak istediği şeyse yönetmenliktir.

Sinemamızın ve gönüllerimizin sultanı Türkân Şoray’ın bu ünvanı sonsuza dek taşıyacağını ve tacını kimsenin devralamayacağını düşünenlerdenim. Dilerim, hem oyuncu hem de yönetmen olarak daha pek çok filme adını yazdırır ve sinema tutkusunu asla kaybetmez.

 

Orkide Ünsür

Yönetmen & Yazar

www.orkideunsur.com

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Giovanni Scognamillo, Bay Sinema: Türker İnanoğlu

Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, Metis Yayınları

Türkân Şoray Dönüş’ü Anlatıyor, Yedinci Sanat Sayı 2, Nisan 1973

Türkân Şoray, Sinemam ve Ben, NTV Yayınları

 Eyüp Tatlıpınar, A’dan Z’ye Türkân Şoray Olmak, Akşam Gazetesi 

Yeşim Tabak’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşi, Mithat Alam Film Merkezi, 2 Aralık 2010

Bahar Çuhadar, Radikal, 8 Nisan 2013

 

%d bloggers like this: