Rabarba Dergisindeki Yazım / My Article On Rabarba Movie Magazine

Sinema Dergisi Rabarba Şenlik‘in 2. sayısında yer alan “Sinemanın Kadınları” dosyası için ben de Türkân Şoray hakkında bir yazı yazdım. Yazının orijinal versiyonunu (writer’s cut 😉 ) buradan okuyabilirsiniz:

SULTANLIĞI DA SİNEMA EMEKÇİLİĞİNİ DE AYNI POTADA ERİTMEYİ BECEREBİLEN BİR KADIN : TÜRKÂN ŞORAY

Türkân Şoray, dillere destan güzelliğinin, kimselere benzemeyen karizmasının, yıllardır eksilmeyen şöhretinin,  her yaptığını kendine yakıştırmayı bilen, her hâliyle gönülleri fetheden bir kadın olmasının ötesinde; sinemaya sevdalanıp ömrünü adamış, gerçek bir Yeşilçam emekçisi.

Oynadığı ilk film “Köyde Bir Kız Sevdim”in yönetmeni ve sinemamızın en önemli yapımcılarından biri olan Türker İnanoğlu’nun ifadelerine şöyle bir göz atacak olursak; o günlerde kimsenin tanımadığı sıradan bir kızın kaderinin nasıl çizileceğini tahmin edebiliriz:

Emel Yıldız sete çok güzel bir genç kızla birlikte geldi. 15-16 yaşında bir genç kız. Kara gözlüydü, üzerinde yeşil bir manto vardı. Bir kenara oturdu etrafına bakınarak. İnsanın yüreğinin içine dalan bakışları vardı. Müthiş güzeldi. O ana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti.

Biraz ışık ve kamera acemiliği çekti ama oyun acemiliği çekmedi. Ne söylesek yapıyordu. Kameranın önünde nerede duracağını, nereden ışık alacağını, bir tokat yeme sahnesinde başını nasıl sola düşüreceğini acemiliğine rağmen anında öğrendi.”

Zekâsı, algı gücü ve doğuştan gelen oyunculuk yeteneği, onun yıllar boyunca her rolün altından başarıyla kalkmasına sebep olur. Kamera çalıştığı anda  tıpkı bir bukalemun gibi  değişir, rolünü bir eldiven gibi o  utangaç, kırılgan tabiatının üzerine geçirir. Köylü kadından pavyon şarkıcısına, hâkimden ev hanımına, femme fatale’den masum genç kıza, hatta hayaletten yılana kadar  her tür rolü doğallık ve ustalıkla beyaz perdeye taşımayı bilir.  Film çekimlerinde kimi zaman sahne bozulmasın diye tezek yutmak; kimi zaman attan düşüp ölümden dönerek kırk gün kımıldamadan yatmak zorunda kalır.  En büyük şansı ise daima iyi yönetmenlerle çalışmış olmasıdır. Örneğin, Lütfi Akad’dan öğrenmiş olduğu ve yönetmenlerin çok sevdiği “gözleriyle oynamak” kavramı, onun tüm meslek yaşantısı boyunca rehberi; hatta gözlerine yapılacak nice övgülerin, yazılacak şiirlerin ve şarkıların çıkış noktasını oluşturacaktır.

Şimdi sokağa çıksam ve yolda rastladığım bir  kişiye,  “Türk Sineması deyince aklınıza gelen isimleri sayın” desem,  adı ilk sıralarda anılacak bir sanatçıdır Türkân Şoray. Bunda yalnızca  star  olmasının  veya  ona yakıştırılan sultan lâkabının değil; sinemaya emek ve gönül vermiş,  onunla bütünleşmiş olmasının, kazandığı onca ödüle ve başarıya rağmen hep mütevazı kalabilmesinin, sabırlı, kaprissiz, zarif, sevecen bir insan olmasının da rolü vardır kanaatimce.  Hatta kimi yapımcı ve yönetmenlerin pek hoşuna gitmeyen “Türkan Şoray Kanunları” nın da…

Başka oyuncuların kamera arkasına geçmesi fazla bir gürültü koparmadığı hâlde, o güne kadar 160 civarı filmde oynamış olan Türkân Şoray’ın yönetmenlik sevdası sinema çevresi ve basında olay yaratır. 1972’de çektiği,  “İlk ve son rejisörlük denemem olacak” dediği “Dönüş” filminin setiyle ilgili anılarında ilginç, hüzün verici detaylara rastlarız. Örneğin  kendisine yardımcı olarak gelmesini istediği bazı arkadaşlarının meslek haysiyetlerine yediremeyerek  bu isteğini geri çevirdikleri, Yılmaz Güney’in asistanı Şerif Gören’in geldiği,  yine de “alay ederler, yardım istiyor” derler korkusuyla kimselere bir şey danışamadığı;  hatta ağlayıp bayılması gereken sahnelerde bile kendisinin “Motor” ve “Stop” komutlarını vermesi gibi…

1973’te Azap, 1977’de Bodrum Hâkimi filmlerinin yönetmenliğini yapar.  Aynı yıl sanatçı arkadaşlarıyla birlikte sansürü protesto etmek için İstanbul’dan Ankara’ya düzenlenen  protesto yürüyüşüne  ön saflarda katılır ve onları temsilen Anıtkabir Defteri’ne protesto cümleleri yazar.

1981’de ise iddialı bir prodüksiyon olan  Yaşar Kemal’in  “Yılanı Öldürseler” romanını,  kolektif çalışma yaratabilecek nitelikte, güçlü bir ekiple çeker. Çok sevdiği kızı Yağmur Ünal’ın yapımcılığını üstlendiği “Uzaklarda Arama” filmini çekmek içinse aradan 24 yılın geçmesi gerekmiştir.  Bir sinema söyleşisinde ifade ettiği gibi; sadece ülkemizde değil tüm dünyada kadına yönelik yaş ayrımcılığından o da nasibini almakta ve kendisine senaryo gelmemektedir.  Aynı yaşta bir erkek oyuncu aşk filminde oynayabilirken kadın oyuncular için  bu tip roller yazılmamaktadır. Sinemaya dair bundan sonra en fazla yapmak istediği şeyse yönetmenliktir.

Sinemamızın ve gönüllerimizin sultanı Türkân Şoray’ın bu ünvanı sonsuza dek taşıyacağını ve tacını kimsenin devralamayacağını düşünenlerdenim. Dilerim, hem oyuncu hem de yönetmen olarak daha pek çok filme adını yazdırır ve sinema tutkusunu asla kaybetmez.

 

Orkide Ünsür

Yönetmen & Yazar

www.orkideunsur.com

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Giovanni Scognamillo, Bay Sinema: Türker İnanoğlu

Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, Metis Yayınları

Türkân Şoray Dönüş’ü Anlatıyor, Yedinci Sanat Sayı 2, Nisan 1973

Türkân Şoray, Sinemam ve Ben, NTV Yayınları

 Eyüp Tatlıpınar, A’dan Z’ye Türkân Şoray Olmak, Akşam Gazetesi 

Yeşim Tabak’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşi, Mithat Alam Film Merkezi, 2 Aralık 2010

Bahar Çuhadar, Radikal, 8 Nisan 2013

 

Advertisement

Tagged: , , , , , , , , ,

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: